Ahmet AVCI
ŞEF SEATTLE MEKTUBU
A.B.D. Başkanı, Franklin Pierca, 1854 yılında Kızılderili kabile reislerine yazdığı bir mektupla Amerika'ya gelen beyaz göçmenleri yerleştirmek üzere toprak istemiş ve bu isteği kabul edilecek olursa, Kızılderililere rahatlıkla yaşayabilecekleri bir bölgenin ayrılacağını bildirmiştir.
Topraklarının büyük bir bölümü zaten beyazlar tarafından zorla ellerinden alınmış olan Kızılderili Reisi Seattle (1786-1866) yaptığı bir konuşma ile bu mektuba yanıt vermiş ve bu yanıt mektup olarak da A.B.D. başkanına gönderilmiştir. Mektubun aslı Amerika, Seattle, Squamish Müzesinde korunmaktadır.
Kızılderili Reisi Seattle tarafından yapılan bu konuşma / mektup zaman içinde genel kabul görmüş ve bir efsane (myth) haline gelmiştir. Çevrenin korunmasından yana olanlar, Şef Seattle’ın konuşmasından / mektubundan hareketle ya da Şef Seattle atfen, “Şef Seattle Mektubu” adı altında birçok metin üretmişlerdir. Bu metinlerden biri şimdiye dek çevre üzerine yapılmış en güzel ve en içten anlatım olarak tanımlanarak, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından yayımlanmıştır.
İnsan ve doğa diyalektiğini, çevre bağlamında felsefeyi ya da felsefeler arasındaki farklılığı çok yalın ve güzel bir biçimde dile getiren bu tür etinlerden yararlanılarak, tarafımdan oluşturulan ve Avrupa Birliği ve Türkiye'de Çevre Koruma Politikaları "Türkiye"nin Avrupa Birliğine Uyumu” adlı kitabımda yer verdiğim Türkçe uyarlama aşağıda verilmiştir.
Prof.Dr. Recep Akdur
Avrupa Birliği ve Türkiye'de Çevre Koruma Politikaları "Türkiye"nin Avrupa Birliğine Uyumu” ATAUM Araştırma dizisi no:23, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2005
ŞEF SEATTLE KONUŞMASI / MEKTUBU
Washington'daki Büyük Şef, topraklarımızı almak istediği konusunda sözünü göndermiş. Büyük Şef aynı zamanda dostluk ve iyi niyet sözlerini de göndermiş.
Bu çok nazik bir hareket çünkü onun, karşılık olarak bizim dostluğumuza çok fazla ihtiyacı olmadığını biliyoruz.
Biz onun önerisini düşüneceğiz. Çünkü biliyoruz ki; eğer satmazsak beyaz adam silahlarla gelip toprağımızı zorla alabilir.
Gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz?
Ya da satabilirsiniz?
Ya toprakların sıcaklığını, koşan antilopların çabukluğunu.
Bu düşünce bize garip gelir ve bizler için anlamak çok güç.
Havanın taze kokusuna, suların pırıltısına sahip değilsek, bunları nasıl satabiliriz size?
Son Bufalo da öldüğünde onları yeniden satın alabilir misiniz?
Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı rüzgârda kıvrımlanan deniz dalgaları gibi yayılmışlardı.
Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı oldu.
Bu toprakların her parçası benim ve halkım için kutsaldır.
Her parıldayan çam iğnesi, denizi kucaklayan kumlu sahiller, karanlık ormanların koynundaki veya sabahları çayırları örten sis, her açık alan, vızıldayan böcekler, dünyanın her bir parçası halkım için kutsaldır.
Ormandaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız.
Beyazlar için durum böyle değildir.
Bir beyaz, öldükten sonra yıldızlar âlemine göç ettiği zaman, doğduğu toprakları unutur.
Bizim ölülerimiz ise bu güzel toprakları asla unutmaz.
Çünkü Kızılderili, gerçek anasının toprak olduğuna inanır.
Biz bu toprakların ve oda bizim bir parçamızdır.
Güzel kokan çiçekler bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal ise bizim erkek kardeşlerimiz.
Yüksek kayalıklar, ıslak yeşil çayırlar, sıcak vücutlu taylar ve insanlar hepsi bizim ailemizdir.
Washington'daki Büyük Beyaz Şef bizden toprak almak isteyince, bütün bunları da istiyor.
O bizden çok şey istiyor.
Büyük Beyaz Şef, bize rahat yaşayacağımız bir yer ayıracağını söylüyor. O bizim babamız ve biz de onun çocukları olacakmışız.!
Büyük ruh milletimizi sever; fakat Kızılderili çocuklarını terk etti. Şimdi size makineler yolluyor, sizin için büyük köyler yapacak.
Öyleyse toprağımızı satın alma önerinizi düşüneceğiz. Ama yine de kolay olmayacak.
Çünkü bu topraklar bizim için kutsaldır.
Beklenmedik yağmurlar sonrası ırmaklar nasıl yataklarından taşarsa, siz de çok geçmeden bu toprakları dolduracak ve her tarafa taşacaksınız.
Bizler yetim kaldık.
Bilesiniz ki; dereler ve nehirlerden akarken parıldayan sular, bizim için yalnızca akıp giden su değildir.
Atalarımızın kanlarıdır onlar.
Bu toprakları size satarsak, bu suların ve toprakların kutsal olduğunu hatırlamalısınız ve onların kutsal olduğunu çocuklarınıza öğretmelisiniz. Göllerin berrak suyundaki her yansıma halkımın yaşamından olaylar ve anılar anlatır.
Suyun şırıltısı babamın babasının sesidir.
Nehirler erkek kardeşimizdir, susuzluğumuzu giderirler, kanolarımızı taşırlar ve çocuklarımızı beslerler.
Biz nehirleri ve ırmakları kardeşimiz gibi severiz. Siz de aynı sevgiyi gösterebilecek misiniz kardeşlerimize?
Eğer size toprağımızı satarsak, hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki; nehirler bizim kardeşlerimizdir.
Esirgemeyin iyiliğinizi ırmaklardan ve diğer kardeşlerimizden.
Kızılderili her zaman ilerleyen beyaz adamın önünden, dağlardaki sisin sabah güneşi önünden kaçışı gibi, geri çekilmiştir.
Ama babalarımızın külleri kutsaldır, mezarları kutsal topraklardır.
Bu tepeler, ağaçlar dünyanın bu parçası bize sunulmuştur.
Biliyorum beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Onu fethetti mi ilerlemeye devam eder ve topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder.
Babalarının mezarlarını geride bırakır, aldırmaz.
Çocuklarından dünyayı kaçırır aldırmaz. Babalarının mezarları ve çocuklarının hakları unutulmuştur. Çünkü toprak beyaz adamın kardeşi değil, düşmanıdır.
Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. İhtirasın dünyayı saracak beyaz adam, iştahın dünyayı yiyip bitirecek ve ardında çölden başka bir şey kalmayacak.
Bilmiyorum; bizim yolarımız sizinkilerden farklı.
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz. Sizin kentlerinizin görünümü Kızılderililerin gözlerine acı verir.
Ama bu belki de Kızılderililerin vahşi olduğundandır. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Oralarda ilkbahar yapraklarının sesinin, kelebeğin kanat çırpışlarının duyulabileceği yerler yoktur. Gürültü, patırtı kulaklarda uğuldar. Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama, benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların yani doğanın seslerini duymadıkça, yaşamın ne değeri olur?
Bir Kızılderili’yim ve anlamıyorum.
Biz Kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın yumuşak sesini, yağmurun temizliğini ve kokusunu severiz.
Yağmurlarla yıkanıp temizlenmiş, çam ormanının kokusunu taşıyan rüzgarı severiz.
Hava önemlidir bizim için.
Ağaçlar, hayvanlar, insanlar ve her şey aynı havayı paylaşır.
Beyaz adam için bunun da önemi yoktur.
Sanki ölmüş bir insanın kötü kokuları duymayışı gibi, Beyaz adam soluduğu havanın farkında değil.
Eğer size bu toprakları satacak olursak, havanın bizim için değerli olduğunu ve havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir.
Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir.
Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Hava sağladığı tüm yaşamla aynı ruhu taşır. Atalarımız doğdukları gün ilk nefeslerini onun sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı?
Toprağımızı satma önerinizi düşüneceğiz.
Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var: Beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı göstersin, kardeşleri gibi davransın.
Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum.
Çayırlarda, Beyaz adamın trenle geçerken öldürüp çürümeye bıraktığı binlerce bufalo cesedi gördüm.
Dumanlar püskürten bu demir atın, bir bufalodan nasıl daha değerli olduğuna aklım ermiyor.
Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Hayvanlar olmadan insan nedir?
Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölür gibi geliyor bize.
Unutmayın, bugün hayvanların başına gelen yarın insanın başına gelecektir. Toprağın başına gelen oğullarının da başına gelecektir.
Toprak bizim anamızdır. İnsanlar toprağa tükürürlerse, kendi yüzlerine tükürmüş olurlar. Çünkü her şey birbirine bağlıdır.
Çocuklarınıza, ayakları altındaki toprağın büyükbabalarımızın külleri olduğunu öğretmelisiniz.
Böylece toprağa saygı duyarlar. Çocuklarınıza toprağın akrabalarımızın yaşamları ile dolu olduğunu söyleyin. Çocuklarınıza bizim çocuklarımıza öğrettiklerimizi öğretin.
Dünya annenizdir. Dünyaya ne olursa, dünyanın çocuklarına da aynısı olur. Dünya insana ait değildir, insan dünyaya aittir.
İnsan hayat dokusunun içinde bir liftir sadece. Biz bunu biliyoruz. Bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır.
Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.
Beyaz adam geçici bir iktidardır ve o kendisini bütün dünyanın sahibi olan tanrı sanmaktadır.
Bir insan anasına sahip olabilir mi?
Bildiğimiz bir gerçek daha var: Sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tanrının yaratıklarıyız.
Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için Kızılderili ile Beyazın farkı yoktur ve Kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir.
Bu toprağa saygısızlık, Tanrının kendisine saygısızlıktır.
Beyaz adamı bu topraklara getiren ve Kızılderili’yi boyunduruk altına alma gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz.
Tıpkı bufaloların öldürülüşünü, ormanların yakılışını, toprağın kirletilmesini anlamadığımız gibi.
Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.
Gündüz ve gece bir arada olamaz.
Bütün bunlara karşın, halkım için ayrılan bölgeye gitme önerinizi tartışacağız.
Umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in vaat ettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız. Geri kalan günlerimizi nerede geçireceğimiz önemli değil.
Çünkü çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler.
Savaşçılarımız yenilgiden utanç duydu ve ondan sonra aylaklık ederek, tatlı yiyecekler ve sert içkilerle vücutlarını kirleterek günlerini geçiriyorlar.
Bir zamanlar, bu geniş topraklarda sizin gibi güçlü ve mutlu olarak yaşamış olan büyük kavimler, bu günlerde ormanda küçük topluluklar halinde dolaşmakta.
Çok değil ay birkaç kez daha doğacak, birkaç kış daha geçecek ve mezarlarımızda yas tutmak için çocuklarımız da kalmayacak.
Niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki?
Tıpkı deniz dalgaları gibi insanlar da gelip geçici.
Kabileler kabileleri, kavimler kavimleri takip ediyor. Bu doğanın düzenidir ve üzülmek gerekmez.
Biz gidiyoruz, ama beyaz adamın da bir gün keşfedeceği şeyi şimdiden biliyoruz.
Bizim tanrımızda aynı tanrıdır. Sizler bizim topraklarımıza sahip
Ama buna muktedir olamayacaksınız. O insanların tanrısıdır, Kızılderililerin de beyazların da.
Bu topraklar kutsaldır. Onu yaralamak onun yaratıcısını hor görmek demektir. Beyaz adam bile ortak kaderden kurtulamaz, bir gün bu topraklardan, bu dünyadan gidecektir.
Belki de bütün ırklardan daha çabuk. Yataklarınızı zehirlemeye devam edin. Bir gece kendi çöplerinizin içinde boğulacaksınız.
Tüm buffalolar öldürüldükten, yaban atları ehlileştirildikten, ormanların en gizli köşeleri insanların ağır kokusuyla dolduktan, güzel tepelerin görüntüsü konuşan tellerle kirlendikten sonra bir de bakacaksınız ki gökteki kartallar yok olmuş.
Hızlı koşan taya ve ava elveda demişsiniz.
Toprağımızı alma önerinizi düşüneceğiz.
Kabul edersek bu vaat ettiğiniz bölge için olacak. Orada kısa ömrümüzü dilediğimiz gibi geçirebiliriz. Bütün bunlardan sonra kardeş de olabiliriz. Göreceğiz.
Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama kesinlikle bir gün gerçekleşecek. Son Kızılderili bu dünyadan gittiğinde, Kabilemin hatıraları Beyazlar için bir tarih olduğunda, atalarımın ruhu çayırlar üzerinde hareket eden bulutlarda, kıyılarda ve ormanlarda yaşamaya devam edecektir.
Çünkü onlar bu toprakları, yeni doğanın annesinin yürek atışını sevdiği gibi seviyorlardı.
Eğer topraklarımızı satarsak, onu bizim sevdiğimiz gibi sevin, ilgilendiğimiz gibi ilgilenin.
Onları bugün bulduğun gibi hatırla ve onu bütün gücünle, bütün aklınla, bütün ruhunla çocukların için koru ve aldığın zamanki gibi sakla.
Tanrının hepimizi sevdiği gibi siz de onları sevin.
Beyaz adam bu ortak kaderden ayrı değildir ve asla yalnız kalamayacaktır. Bu güzel topraklar bir zamanlar oralarda yaşamış ve gerçekten seven insanların ruhları ile dolu olacaktır.
Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız,çünkü; ölüler güçsüz değildir.
Ölü mü dedim?
Ölüm diye bir şey yoktur ki, sadece dünya değiştirir insan.
ŞEF SEATLE, 1854
toprakları satacak olursak, havanın bizim için değerli olduğunu ve havanın
temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal
olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Hava sağladığı tüm
yaşamla aynı ruhu taşır. Atalarımız doğdukları gün ilk nefeslerini onun sayesinde
almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı ?
Toprağımızı satma önerinizi düşüneceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak,
bizim de bir koşulumuz var: Beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün
canlılara saygı göstersin, kardeşleri gibi davransın. Ben bir vahşiyim ve başka türlü
düşünemiyorum. Çayırlarda, Beyaz adamın trenle geçerken öldürüp çürümeye
bıraktığı binlerce bufalo cesedi gördüm. Dumanlar püskürten bu demir atın, bir
bufalodan nasıl daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Bütün hayvanları öldürecek
olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Hayvanlar olmadan insan nedir? Canlıların yok
edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölür gibi geliyor bize.
Unutmayın, bugün hayvanların başına gelen yarın insanın başına gelecektir. Toprağın başına gelen oğullarının da başına gelecektir. Toprak bizim anamızdır. İnsanlar toprağa tükürürlerse, kendi yüzlerine tükürmüş olurlar. Çünkü her şey birbirine bağlıdır.
Çocuklarınıza, ayakları altındaki toprağın büyükbabalarımızın külleri olduğunu
öğretmelisiniz. Böylece toprağa saygı duyarlar. Çocuklarınıza toprağın
akrabalarımızın yaşamları ile dolu olduğunu söyleyin. Çocuklarınıza bizim
çocuklarımıza öğrettiklerimizi öğretin. Dünya annenizdir. Dünyaya ne olursa,
dünyanın çocuklarına da aynısı olur. Dünya insana ait değildir, insan dünyaya aittir.
İnsan hayat dokusunun içinde bir liftir sadece. Biz bunu biliyoruz. Bu dünyadaki her
şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır.
Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş
sayılır.
Beyaz adam geçici bir iktidardır ve o kendisini bütün dünyanın sahibi olan tanrı
sanmaktadır. Bir insan anasına sahip olabilir mi?
Bildiğimiz bir gerçek daha var: Sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı
değil. Aynı Tanrının yaratıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve
kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz tanrınızın başka olduğunu düşünmekte
serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için Kızılderili ile Beyazın farkı yoktur ve
Kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık, Tanrının
kendisine saygısızlıktır.
Beyaz adamı bu topraklara getiren ve Kızılderili’yi boyunduruk altına alma
gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz.Tıpkı bufaloların öldürülüşünü,
ormanların yakılışını, toprağın kirletilmesini anlamadığımız gibi.
Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş,
yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün
insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı
olacak. Gündüz ve gece bir arada olamaz.
Bütün bunlara karşın, halkım için ayrılan bölgeye gitme önerinizi tartışacağız.
Umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in vaat ettiği üzere
beraber barış içinde yaşayacağız. Geri kalan günlerimizi nerede geçireceğimiz
önemli değil. Çünkü, çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler.
Savaşçılarımız yenilgiden utanç duydu ve ondan sonra aylaklık ederek, tatlı
yiyecekler ve sert içkilerle vücutlarını kirleterek günlerini geçiriyorlar. Bir
zamanlar, bu geniş topraklarda sizin gibi güçlü ve mutlu olarak yaşamış olan büyük
kavimler, bu günlerde ormanda küçük topluluklar halinde dolaşmakta. Çok değil ay
birkaç kez daha doğacak, birkaç kış daha geçecek ve mezarlarımızda yas tutmak
için çocuklarımız da kalmayacak.
Niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki? Tıpkı deniz dalgaları gibi insanlar
da gelip geçici. Kabileler kabileleri, kavimler kavimleri takip ediyor. Bu doğanın
düzenidir ve üzülmek gerekmez. Biz gidiyoruz, ama beyaz adamın da bir gün
keşfedeceği şeyi şimdiden biliyoruz. Bizim tanrımızda aynı tanrıdır. Sizler bizim
topraklarımıza sahip olduğunuzu düşündüğünüz gibi ona da sahip olacağınızı
düşünüyorsunuz. Ama buna muktedir olamayacaksınız. O insanların tanrısıdır,
Kızılderililerin de beyazların da.
Bu topraklar kutsaldır. Onu yaralamak onunun yaratıcısını hor görmek
demektir. Beyaz adam bile ortak kaderden kurtulamaz, bir gün bu topraklardan, bu
dünyadan gidecektir. Belki de bütün ırklardan daha çabuk. Yataklarınızı zehirlemeye
devam edin. Bir gece kendi çöplerinizin içinde boğulacaksınız.
Tüm buffalolar öldürüldükten, yaban atları ehlileştirildikten, ormanların en
gizli köşeleri insanların ağır kokusuyla dolduktan, güzel tepelerin görüntüsü konuşan
tellerle kirlendikten sonra bir de bakacaksınız ki gökteki kartallar yok olmuş. Hızlı
koşan taya ve ava elveda demişsiniz.
Toprağımızı alma önerinizi düşüneceğiz. Kabul edersek bu vaat ettiğiniz bölge
için olacak. Orada kısa ömrümüzü dilediğimiz gibi geçirebiliriz. Bütün bunlardan
sonra kardeş de olabiliriz. Göreceğiz. Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama kesinlikle
bir gün gerçekleşecek. Son Kızılderili bu dünyadan gittiğinde, Kabilemin hatıraları
Beyazlar için bir tarih olduğunda, atalarımın ruhu çayırlar üzerinde hareket eden
bulutlarda, kıyılarda ve ormanlarda yaşamaya devam edecektir. Çünkü onlar bu
toprakları, yeni doğanın annesinin yürek atışını sevdiği gibi seviyorlardı. Eğer
topraklarımızı satarsak, onu bizim sevdiğimiz gibi sevin, ilgilendiğimiz gibi ilgilenin.
Onları bugün bulduğun gibi hatırla ve onu bütün gücünle, bütün aklınla, bütün ruhunla çocukların için koru ve aldığın zamanki gibi sakla. Tanrının hepimizi sevdiği gibi siz de onları sevin.
Beyaz adam bu ortak kaderden ayrı değildir ve asla yalnız kalamayacaktır. Bu
güzel topraklar bir zamanlar oralarda yaşamış ve gerçekten seven insanların ruhları
ile dolu olacaktır. Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız,çünkü; ölüler güçsüz değildir. Ölü mü dedim? Ölüm diye bir şey yoktur ki, sadece dünya değiştirir insan.
Şef Seatle, 1854
toprakları asla unutmaz. Çünkü Kızılderili, gerçek anasının toprak olduğuna inanır.
Biz bu toprakların ve oda bizim bir parçamızdır. Güzel kokan çiçekler bizim kız
kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal ise bizim erkek kardeşlerimiz. Yüksek
kayalıklar, ıslak yeşil çayırlar, sıcak vücutlu taylar ve insanlar hepsi bizim
ailemizdir. Washington'daki Büyük Beyaz Şef bizden toprak almak isteyince, bütün
bunları da istiyor. O bizden çok şey istiyor.
Büyük Beyaz Şef, bize rahat yaşayacağımız bir yer ayıracağını söylüyor. O
bizim babamız ve biz de onun çocukları olacakmışız.! Büyük ruh milletimizi sever;
fakat Kızılderili çocuklarını terk etti. Şimdi size makineler yolluyor, sizin için büyük
köyler yapacak. Öyleyse toprağımızı satın alma önerinizi düşüneceğiz. Ama yine de
kolay olmayacak. Çünkü bu topraklar bizim için kutsaldır. Beklenmedik yağmurlar
sonrası ırmaklar nasıl yataklarından taşarsa, siz de çok geçmeden bu toprakları
dolduracak ve her tarafa taşacaksınız. Bizler yetim kaldık.
Bilesiniz ki; dereler ve nehirlerden akarken parıldayan sular, bizim için yalnızca
akıp giden su değildir. Atalarımızın kanlarıdır onlar. Bu toprakları size satarsak, bu
suların ve toprakların kutsal olduğunu hatırlamalısınız ve onların kutsal olduğunu
çocuklarınıza öğretmelisiniz. Göllerin berrak suyundaki her yansıma halkımın
yaşamından olaylar ve anılar anlatır. Suyun şırıltısı babamın babasının sesidir.
Nehirler erkek kardeşimizdir, susuzluğumuzu giderirler, kanolarımızı taşırlar
ve çocuklarımızı beslerler. Biz nehirleri ve ırmakları kardeşimiz gibi severiz. Siz de
aynı sevgiyi gösterebilecek misiniz kardeşlerimize? Eğer size toprağımızı satarsak,
hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki; nehirler bizim kardeşlerimizdir.
Esirgemeyin iyiliğinizi ırmaklardan ve diğer kardeşlerimizden.
Kızılderili her zaman ilerleyen beyaz adamın önünden, dağlardaki sisin sabah
güneşi önünden kaçışı gibi, geri çekilmiştir. Ama babalarımızın külleri kutsaldır,
mezarları kutsal topraklardır. Bu tepeler, ağaçlar dünyanın bu parçası bize
sunulmuştur.
Biliyorum beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın
diğerinden farkı yoktur. Onu fethetti mi ilerlemeye devam eder ve topraktan
istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Babalarının mezarlarını geride
bırakır, aldırmaz. Çocuklarından dünyayı kaçırır aldırmaz. Babalarının mezarları ve
çocuklarının hakları unutulmuştur. Çünkü toprak beyaz adamın kardeşi değil,
düşmanıdır.
Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak,
işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. İhtirasın dünyayı saracak beyaz
adam, iştahın dünyayı yiyip bitirecek ve ardında çölden başka bir şey kalmayacak.
Bilmiyorum; bizim yolarımız sizinkilerden farklı. Beyaz adamın kurduğu kentleri
de anlayamayız biz. Sizin kentlerinizin görünümü Kızılderililerin gözlerine acı verir.
Ama bu belki de Kızılderililerin vahşi olduğundandır. Bu kentlerde huzur ve barış
yoktur. Oralarda ilkbahar yapraklarının sesinin, kelebeğin kanat çırpışlarının
duyulabileceği yerler yoktur. Gürültü, patırtı kulaklarda uğuldar. Belki bir vahşi
olduğum için anlayamıyorum ama, benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça
başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki
kuşların yani doğanın seslerini duymadıkça, yaşamın ne değeri olur?
Bir kızılderiliyim ve anlamıyorum. Biz Kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü
yalayan rüzgarın yumuşak sesini, yağmurun temizliğini ve kokusunu severiz.
Yağmurlarla yıkanıp temizlenmiş, çam ormanının kokusunu taşıyan rüzgarı severiz.
Hava önemlidir bizim için. Ağaçlar, hayvanlar, insanlar ve her şey aynı havayı
paylaşır. Beyaz adam için bunun da önemi yoktur. Sanki ölmüş bir insanın kötü
kokuları duymayışı gibi, Beyaz adam soluduğu havanın farkında değil. Eğer size bu
toprakları satacak olursak, havanın bizim için değerli olduğunu ve havanın
temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal
olduğunu öğretmeniz gerekir. Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Hava sağladığı tüm
yaşamla aynı ruhu taşır. Atalarımız doğdukları gün ilk nefeslerini onun sayesinde
almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar mı ?
Toprağımızı satma önerinizi düşüneceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak,
bizim de bir koşulumuz var: Beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün
canlılara saygı göstersin, kardeşleri gibi davransın. Ben bir vahşiyim ve başka türlü
düşünemiyorum. Çayırlarda, Beyaz adamın trenle geçerken öldürüp çürümeye
bıraktığı binlerce bufalo cesedi gördüm. Dumanlar püskürten bu demir atın, bir
bufalodan nasıl daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Bütün hayvanları öldürecek
olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Hayvanlar olmadan insan nedir? Canlıların yok
edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölür gibi geliyor bize.
Unutmayın, bugün hayvanların başına gelen yarın insanın başına gelecektir. Toprağın başına gelen oğullarının da başına gelecektir. Toprak bizim anamızdır. İnsanlar toprağa tükürürlerse, kendi yüzlerine tükürmüş olurlar. Çünkü her şey birbirine bağlıdır.
Çocuklarınıza, ayakları altındaki toprağın büyükbabalarımızın külleri olduğunu
öğretmelisiniz. Böylece toprağa saygı duyarlar. Çocuklarınıza toprağın
akrabalarımızın yaşamları ile dolu olduğunu söyleyin. Çocuklarınıza bizim
çocuklarımıza öğrettiklerimizi öğretin. Dünya annenizdir. Dünyaya ne olursa,
dünyanın çocuklarına da aynısı olur. Dünya insana ait değildir, insan dünyaya aittir.
İnsan hayat dokusunun içinde bir liftir sadece. Biz bunu biliyoruz. Bu dünyadaki her
şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır.
Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş
sayılır.
Beyaz adam geçici bir iktidardır ve o kendisini bütün dünyanın sahibi olan tanrı
sanmaktadır. Bir insan anasına sahip olabilir mi?
Bildiğimiz bir gerçek daha var: Sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı
değil. Aynı Tanrının yaratıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve
kardeş olduğumuzu fark edecektir. Siz tanrınızın başka olduğunu düşünmekte
serbestsiniz. Ama hepimizi yaratan Tanrı için Kızılderili ile Beyazın farkı yoktur ve
Kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık, Tanrının
kendisine saygısızlıktır.
Beyaz adamı bu topraklara getiren ve Kızılderili’yi boyunduruk altına alma
gücünü veren Tanrının adaletini anlayamıyoruz.Tıpkı bufaloların öldürülüşünü,
ormanların yakılışını, toprağın kirletilmesini anlamadığımız gibi.
Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş,
yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün
insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı
olacak. Gündüz ve gece bir arada olamaz.
Bütün bunlara karşın, halkım için ayrılan bölgeye gitme önerinizi tartışacağız.
Umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in vaat ettiği üzere
beraber barış içinde yaşayacağız. Geri kalan günlerimizi nerede geçireceğimiz
önemli değil. Çünkü, çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler.
Savaşçılarımız yenilgiden utanç duydu ve ondan sonra aylaklık ederek, tatlı
yiyecekler ve sert içkilerle vücutlarını kirleterek günlerini geçiriyorlar. Bir
zamanlar, bu geniş topraklarda sizin gibi güçlü ve mutlu olarak yaşamış olan büyük
kavimler, bu günlerde ormanda küçük topluluklar halinde dolaşmakta. Çok değil ay
birkaç kez daha doğacak, birkaç kış daha geçecek ve mezarlarımızda yas tutmak
için çocuklarımız da kalmayacak.
Niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki? Tıpkı deniz dalgaları gibi insanlar
da gelip geçici. Kabileler kabileleri, kavimler kavimleri takip ediyor. Bu doğanın
düzenidir ve üzülmek gerekmez. Biz gidiyoruz, ama beyaz adamın da bir gün
keşfedeceği şeyi şimdiden biliyoruz. Bizim tanrımızda aynı tanrıdır. Sizler bizim
topraklarımıza sahip olduğunuzu düşündüğünüz gibi ona da sahip olacağınızı
düşünüyorsunuz. Ama buna muktedir olamayacaksınız. O insanların tanrısıdır,
Kızılderililerin de beyazların da.
Bu topraklar kutsaldır. Onu yaralamak onunun yaratıcısını hor görmekdemektir. Beyaz adam bile ortak kaderden kurtulamaz, bir gün bu topraklardan, bu
dünyadan gidecektir. Belki de bütün ırklardan daha çabuk. Yataklarınızı zehirlemeye devam edin. Bir gece kendi çöplerinizin içinde boğulacaksınız.
Tüm buffalolar öldürüldükten, yaban atları ehlileştirildikten, ormanların en
gizli köşeleri insanların ağır kokusuyla dolduktan, güzel tepelerin görüntüsü konuşan
tellerle kirlendikten sonra bir de bakacaksınız ki gökteki kartallar yok olmuş. Hızlı
koşan taya ve ava elveda demişsiniz.
Toprağımızı alma önerinizi düşüneceğiz. Kabul edersek bu vaat ettiğiniz bölge
için olacak. Orada kısa ömrümüzü dilediğimiz gibi geçirebiliriz. Bütün bunlardan
sonra kardeş de olabiliriz. Göreceğiz. Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama kesinlikle
bir gün gerçekleşecek. Son Kızılderili bu dünyadan gittiğinde, Kabilemin hatıraları
Beyazlar için bir tarih olduğunda, atalarımın ruhu çayırlar üzerinde hareket eden
bulutlarda, kıyılarda ve ormanlarda yaşamaya devam edecektir. Çünkü onlar bu
toprakları, yeni doğanın annesinin yürek atışını sevdiği gibi seviyorlardı. Eğer
topraklarımızı satarsak, onu bizim sevdiğimiz gibi sevin, ilgilendiğimiz gibi ilgilenin.
Onları bugün bulduğun gibi hatırla ve onu bütün gücünle, bütün aklınla, bütün ruhunla çocukların için koru ve aldığın zamanki gibi sakla. Tanrının hepimizi sevdiği gibi siz de onları sevin.
Beyaz adam bu ortak kaderden ayrı değildir ve asla yalnız kalamayacaktır. Bu
güzel topraklar bir zamanlar oralarda yaşamış ve gerçekten seven insanların ruhları
ile dolu olacaktır. Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini sağlamalısınız, çünkü; ölüler güçsüz değildir. Ölü mü dedim? Ölüm diye bir şey yoktur ki, sadece dünya değiştirir insan.
Şef Seatle, 1854
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder